Çevre Politikaları Nasıl Doğdu?
Ekolojik düzeni bozmaktan kaynaklı çevre sorunları, insanlık tarihinin başlarından beri süregelmiştir. Ciddi anlamda tüm dünyaya büyük bir tehdit olarak yayılması ise Sanayi Devrimi’ne uzanmaktadır. Gelecek yüzyıllardaki 1.Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı gibi tarihsel devrimler de yalnızca insanları, milletleri değil doğal kaynakları da bitirmeye ve çevre sorunlarını zirveye taşımaya ant içmiş olaylardır. Bu anlamda çevresel sorunların kaygı niteliği taşıması ise 1960 ve 1970’lerde yoğunlaşmıştır.
Bir milat olarak kabul edilen 1972 Stockholm Zirvesi, tüm dünyada büyük ses getirmiştir. Çünkü bu Zirve sonunda yayınlanan deklarasyon çevre alanında önemli maddeler içermektedir. Bu maddeler, insanlığın doğal çevreye karşı sorumluluklarını ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını vurgulamaktadır. Ayrıca, ekonomik ve sosyal kalkınmanın, insanların yaşam standartlarını iyileştirmek için çevreye zarar vermeden gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu Zirve’den sonra ayrıca uluslararası bir çevre örgütü olan Greenpeace kurularak tüm dünyada çevreci hareketi başlatılmıştır.
Gelecek yıllarda Brundtland Raporu yayınlanmasını ve Rio Konferansı’nı takip eden dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çevre politikalarını da etkilemeye başlamıştır.
Türkiye’nin çevre konularındaki ilk adımlarına bakacak olursak 1924 Köy Kanunu, 1930 Genel Halk Sağlığını Koruma Kanunu ve Belediye Kanunu bu amaca hizmet eden ilk siyasal faaliyetlerdendir. Sonraki ciddi düzenlemeler ve bakanlıkların kurulması ise 70’li ve 80’li yılları takip etmiştir. Ancak ne yazık ki uzun bir süre, yasal ve kurumsal düzenlemelere rağmen çevre sorunlarında azalma gözlenmemiştir. Buna sebep olarak ise o yıllarda kalkınmanın ve çevre politikalarının birbirini dışlayan kategorilerde göründüğünü söyleyebiliriz. 1990’lı yıllarda ise saha faaliyetlerinde, sivil toplum kuruluşlarının da kurulmasıyla beraber bir ivme kazandırılmıştır.
Çevre politikaları elbette ki tartışmalı bir kamu politikası alanıdır. Çevre politikalarının inşasında bilim insanlarının bulgularıysa ciddi önem arz etmektedir. Ancak bilimin rolünü, sorunların ortaya çıkmasındaki sebep-sonuç ilişkisini açıklamaya indirgersek, sorunlarımız da yüzeyde öylece kalacaktır. Daha derinden çözümler için bilim insanlarının gözlemleri ve söylemleri siyasal sürece uyumlandığında gerçek çözümlere ulaşabiliriz.
O yıllardan bu yıllara çevre politikaları konusunda yalnızca bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşları değil, pek çok ulusal ve uluslararası organizasyonda gençlerin de söz sahibi olabilmesi sağlanmıştır. Geçmişte yapılmış hataların sonuçlarıyla gelecekte başa çıkması beklenen gençleri, çevresel sorunlar açısından bölgesel ve ulusal idarelerce sürdürülebilir kalkınma ve çevre korumasını teşvik eden her türlü faaliyet bu yüzden desteklenmelidir.
Yazar: Elif Böcü